Sevgili Yas: Bir Yazarın İzlenimleri

yazarın çizimlerinden yas temalı bir koleksiyon

Sevgili yas için:

Prolog

“Eğer bir sevdiğinizi kaybettiyseniz, bunun tam olarak nasıl bir his olduğunu bilirsiniz. Ve eğer kaybetmediyseniz, bunu hayal etmeniz mümkün değildir.”
 Lemony Snicket ― Kötü Günler Başlarken / Talihsiz Serüvenler Dizisi

Son günlerde yaşanan kayıpların ağırlığı kalbime çökmüş otururken, aklımda bu satırlar yankılanıyor. Her acıyla yüzleşmede hissettiklerimi özetleyen bu cümle, yasın sessizce varlığını hissettirdiği her anı anlamlandırmama yardımcı oluyor.

Yıllardır peş peşe gelen trajediler için Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu’nun “trajedi sörfü” metaforu kulağımda çınlıyor. Kayıpların yasını tutamadan bir sonrakine savrulmak, insan ruhunu ağırlaştıran ama bir yandan da onu şekillendiren bir döngü. En çok da çocukların masumiyeti, onların yaşamlarının yarım kalması, kalbimi ağırlaştırıyor.

Bir yazar olarak, ister istemez kendimi bu şekilsiz kara bulutları tanımlamaya, duygularımı anlamlandırmaya çalışırken buluyorum. Ancak okumakta olduğunuz bu deneme cevaplar bulmak için değil. Bu bir içe bakış; sevgili yasla dürüst bir konuşma yapmak, onun varlığını kabul etmek için yazılmış bir metin. Çünkü yas, uzun zamandır evimde yaşayan, gitmeyi reddeden, varlığını hep hissettiren bir misafir.

Yasla Tanışma

Yas, yaşamım boyunca etrafımda dolaşan ama gençlik telaşıyla pek önemsemediğim bir his olarak zihnimin köşelerinde duruyordu. Ancak ablamın ani hastalığı ve vefatıyla birlikte, yas artık sadece uzaktan hissedilen bir duygu değil, yanı başımda oturan huysuz ve buyurgan bir misafirdi.

İlk günlerin şokunu atlatmak zordu; o heybetli varlığını görmezden gelmeye çalışsam da mümkün değildi. Şok yerini yavaş yavaş bedenimde dolaşan bir rüzgâra bıraktı. O rüzgar her geçtiğinde kızgınlık, kafa karışıklığı, dayanılmaz bir özlem ve sevgi gibi farklı duyguları kalbime bırakıyordu.

Zamanla sevgili yas, gündelik hayatımın her köşesine sızdı. Bazen markete gitmek gibi sıradan bir iş bile büyük bir mücadeleye dönüşüyordu. Kalbimde sürekli bir ağırlık, düşüncelerim parçalanmış haldeydi. İlk dört mevsimi tamamladığımda, yasın sadece duygusal dünyamı değil, yaşamımın akışını ve hızını da değiştirdiğini fark ettim.

Yas ve Yaratıcılık

Bir yazar olarak, her zaman kelimelere sığınacak bir liman olarak başvurdum. Ancak yas, yazma sürecimi derinden etkiledi. En yoğun duygularla baş etmeye çalıştığım zamanlarda yazmak, bataklıkta yürümeye çalışmak gibiydi. Boş sayfalar ve elimdeki kalem, adeta sessiz bir anlaşmazlık içinde birbirimize bakıyorduk.
Yaratıcılığım, neredeyse ulaşamadığım bir yere saklanmış gibiydi. Fakat bir süre sonra yasın yaşamı keskinleştiren tuhaf gücünü fark ettim. Önemsiz olan her şeyi söküp atan yas, yalnızca gerçekten değerli olanları geride bırakıyordu.

Duygularım kaotik olsa da, o karmaşanın içinde yazılmayı bekleyen düşünceler ve imgeler vardı. Yas, beni duygularımla yüzleşmeye zorlarken, aynı zamanda bu duyguları ifade etmenin bir yolunu da sundu.

Yastan Alınan Dersler

Yas, hayatımın en acı verici ama bir o kadar da derinlikli öğretmeni oldu. Bana kırılganlığın zayıflık olmadığını öğretti. Kendi insan olma halime, şefkat ve sevgiyle bağlanmamı sağladı.

Yazamadığım zamanlarda çizmeye başladım. Cümlelerim, duygularımı ifade etmeye yetmediğinde, hissettiklerim küçük karakterler ve imgeler olarak kağıtta can buldu. Bir farenin ateşböceklerini izlemek için uzandığı çimenler ya da bir hastane odasının kapısında bekleyen iki porselen fincan… Kelimelerle ifade edemediğim çatışmalar, kağıt üzerinde huzur buluyordu.

Sevgili yas, aynı zamanda bana  durmanın önemini öğretti. Beraberce oturmayı, duygularımı dinlemeyi, onlarla yüzleşmeyi öğrendim. O kuvvetli rüzgarın beni durdurduğu anlarda, kendimle ve yaşamla derin bir bağ kurduğumu hissettim.

Yasa Yazılmış Bir Mektup

Sevgili Yas,

Aydınlık ve parlak bir günde, peşinde kara bir bulutla kapıma dayandın. Kapıyı kapalı tutmak için elimden geleni yaptım, ama sen tüm gücünle abanıp içeri girmeyi başardın. O gün, ışıl ışıl bir günün yerini boğuk ve kara bir geceye bıraktığını gördüm. İlk zamanlar seninle nasıl başa çıktığımı, o karanlığın içinde nasıl yolumu bulduğumu hala bilmiyorum.

Sonra ölüm kapıyı çaldı ve beni derin, telaşsız bir uykuya gönderdi. O uykuyu, o anı asla unutamayacağım. Kötü bir rüya gibi geçen birkaç günün ardından uyandığımda, ablamla son anılarımız birer film karesi gibi gözlerimin önünden geçti. Ablamla el ele tutuşup film izlediğimiz o gri mavi koltukta, senin de bizimle olduğunu fark ettim. Ve o anda anladım ki, seni göndermem mümkün değildi.
Sessizliğin kulakları sağır eden bir gürültü gibi içimde yankılandı. İçimdeki öfkeye rağmen donup kaldığımı seninle öğrendim. Zamanla seninle bir yolculuğa çıkmayı kabul ettim ve bu yolculuk bana, bugüne kadar fark etmediğim şeyleri öğretti.

Sen bana nasıl derin bir sevgi besleyebileceğimi gösterdin. Ablama, aileme, ülkemin insanlarına duyduğum sevginin büyüklüğü karşısında şaşkınlıkla kalakaldım. Acı artık kaçtığım bir canavar değil, sevginin en yakın arkadaşı olmuştu. Birbirinden ayrılması mümkün olmayan, birbirine karışmış bu iki derin duyguyu senin sayesinde tanıdım.

Senden nefret ettim, sana alındım, kırıldım. Ama sonunda senin yaşamın büyük bir parçası olduğunu kabul ettim. Seni kapımdan göndermek için kendimi uyuşturmak yerine, kapıyı açıp seni içeri davet etmeyi öğrendim. Şimdi, seni bahçede gülleri budayan bir aile büyüğü gibi hayal ediyorum. Evde olmadığını biliyorum ama yine de hep bir yerlerde var olduğunu hissediyorum.

Sana “seni seviyorum” diyemem. Ama seni tanıdığım için minnettarım. Seninle oturmayı, durmayı, bir yürüyüşe çıkıp kuşları, ağaçları ve gökyüzünü izlemeyi öğrendim. Kapımı çaldığında sevinmeyeceğim, ama seni her zaman dinleyeceğim. Çünkü sen bana hayatta olduğumu, derin duygular beslediğimi ve sevginin ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir aynasın.

Seninle her karşılaşmam, bana insan olmanın, acı çekmenin, şefkatli olmanın ve sevgiyi taşımaya devam etmenin değerini hatırlatıyor. Ne mutlu kalbinde acıya yer olanlara. Çünkü acıdan kaçmak yerine onunla oturmayı seçenler, insan olmanın derinliğine ulaşabilirler.

Sevgilerimle,


Yaslı bir yazar

Acının Ötesindeki Ümit

Yas, kaçınılmaz bir misafir. Onun varlığı hayatımızı sessizce değiştiriyor. Ama aynı zamanda bize insan olmanın kırılgan güzelliğini hatırlatıyor.
Acılarımız, bizi daha derin, daha şefkatli bireyler yapıyor. Kalbimizin kırıklıkları, bir yandan da onun büyüyebileceği alanları açıyor. Bu süreçte kelimelerimize, çizimlerimize ve yaratıcı ifadelerimize sarılmak, bizi iyileştiren en güçlü araçlardan biri.

Sonsöz

Ben yazarken ve çizerken iyileşmeyi buldum. Siz de kendi yolculuğunuzda, duygularınızı ifade etmenin bir yolunu bulun. Çünkü bu hikayeler, yalnızca bizi değil, bizden sonrakileri de iyileştirecek. Yasla barışmayı öğrenmek, yaşamın kendisiyle barışmaktır.

Yaratıcı günlük çalışmalarınıza destek olmak için hazırladığım ajandanız “Düş Defteri“ni  buradan indirebilir, Düş Yolcuları Bültenine üye olarak yazan-çizen ve üreten düş yolcularıyla kurduğumuz çemberimize katılabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Picture of Yazar hakkında

Yazar hakkında

1976 İstanbul doğumlu Ceyda Kafadar, "Madama Lizvet'in Muhteşem Ölümü" ve "Türkan" romanlarıyla okuru kendi mitolojik evrenine davet ediyor.

devamını oku
Düş defteri kapak görseli

2025 Düş Defteri ajandanı ücretsiz indir. Yaratıcı çemberimize katılmak için aşağıdaki butondan bültene üye ol.

Düş Defteri Bülten

Yaratıcı Yolculuğumuza Katılın! Her hafta yeni yazılar, yaratıcı ipuçları ve ilham verici havadislerle e-posta kutunuzda buluşalım. Birlikte büyüyen ve öğrenen bir topluluğun parçası olun. Birlikte keşfetmeye, üretmeye ve yaratıcı çemberimizi genişletmeye var mısınız? 🌿